18 Ekim 2013 Cuma

Soysuzlaşan Medya 6 Çeşit Çeşit Gazeteci

Gazeteciler çeşit çeşit;

Sahibini sesi olanlar, ekmek parasına talim edenler,
patron çıkarını her şeyden önde tutanlar, sözde inananlar
biçare kapılanlar,  uçağa davet bekleyenler, 
körolası hanede evladı ayal var diyenler,  büyük beklentilerin peşinde ki en büyüğü vekillik ya da bir taşra 
üniversitesinde rektörlük umanlar, bir merhabaya fit olanlar,

sağcısı solcusu dindarıyla ideolojilerin kör ettiği yobazlar, 
sola kızıp sağdan çakanlar, memleket için beklentileri olan aymazlar, muhalif olmanın şehvetine kapılmış cambazlar,
 işten kovulunca kahramanlar, iş çevirme çabasında madrabazlar, güçlünün ardında saf tutanlar, paraya ve güce tapanlar, İman edenler,  ulusalcılar, ümmetçiler, küreselcilik numarasıyla işbirlikçiler, maaş alanlar, ihale kovalayanlar, dindarlar, kindarlar, yandaşlar, candaşlar, 

rüzgara göre yelken açanlar, ağlayanlar sızlayanlar, 
durumdan vazife çıkartanlar, kraldan çok kralcılar, 
yatacak yeri olmayanlar, manşetten çakanlar, 

köşe kapmacılar, duranlar, dönenler, 
dolduruşa gelenler, gönüllü oto sansürcüler, 
emre amade biçareler, sövenler, sevenler, 
gözden düşünce küsenler, 


hapistekiler, meclistekiler, sürgündekiler, 
Adeviyeciler, Geziciler, Nevizadeciler, 
tekkeciler, tetikçiler, camiciler, imam hatipliler,
avantacılar, fırsatçılar, hafriyatçılar, 

yağcılar, çıkarcılar, şeriatçılar,  biatçılar, şeriatçılar, 
cihatçılar, sübyancılar, bankacılar, mecburcular, 

 Tayyipçiler, Kürtçüler, Türkçüler, Mursi'ciler, 
Abdullahçılar, Fethullahçılar, Apocular,
Amerikancılar, AB'ciler, Şangaycılar, Atatürkçüler,Cumhuriyetçiler,  Ergenekoncular, bavulcular, 
Balyozcular, darbeciler, penguenciler, 

TMSF'ciler, askere karşı olanlar, özgürlükçüler, 
Mısırlılar, Suriyeliler, İhbarcılar, mektupçular, 

her zaman hayırcılar, yetmez ama evetçiler, 
sonradan liberaller, liberal islamcılar, liberal solcular, 
ayar çekenler, racon kesenler, malı götürenler, 
memleketini sevenler, Suriye'yi gerenler, Mısır'ı övenler,
 kinaye yapıyorum derken sirkatin söyleyenler..

Ve bir de işsiz  ya da hapisteki gazeteciler..





























Devamını Oku >>

15 Ekim 2013 Salı

Soysuzlaşan Medya 5 Muhbir Basın

MUHBİR BASIN

ÇİRKİN YAYINCILIK

MANŞETLERDEN KİN VE NEFRET SAÇIYORLAR

28 Şubat gazeteciliğini savunmak elbette zor, yıllar sonra kimi 
"Dolduruşa geldik" dedi, kimileri de "Yatacak yerimiz yok"
diye günah çıkardı. Hükümeti değiştiren güçlerle işbirliği yapmanın
şehveti o günlerde gazetecilere kim olduklarını, sorumluluklarını 
unutturmuştu. Dördüncü kuvvet gözünü daha yukarılara, siyasetin
yeniden dizayn edilmesindeki önemli görevlere dikmişti ve öyle de oldu.
Erbakan-Çiller Koalisyonu dağıldı, ülke seçimlere gitti ve memleket
yeni bir koalisyonla tanıştı. Ecevit, Bahçeli, Yılmaz Koalisyonunda
gazetecilerin büyük çabaları, gözardı edilemeyecek emekleri vardı
2000'lerin başında DSP-MHP-ANAP Koalisyonu Bahçeli'nin, ardından da
Yılmaz'ın mızıkçılık yapmaları yüzünden dağıldı. Ve ilk seçimlerde ilginçtir
bu partilerin üçü de Seçim Barajı'nın altıda kalarak TBMM'ye giremediler.
Yeni kurulan AKP seçimlerde %34.29 oy almasına rağmen, 363 milletvekili
çıkartarak tek başına iktidar oldu. Ancak değien bir şey yoktu, ne üç ay 
hapis yatan ve CHP'nin  siyasi desteğiyle Başbakan olan Tayyip Erdoğan
ne de 28 Şubat akreditasyonlarından, baskılarından yakınan yandaş basın
oan bitenden hiç  ders almamış, demokratik olgunluğa erişememişlerdi.
28 Şubat'ın kin ve intikamını almak için her yönden saldırıya geçtiler.
Yandaş bir basının önemini 28 Şubat'ıta anlamışlardı ve 28 Şubat'ı 
aşarak işe giriştiler daha  kötüsünü yapmaktan da geri durmadılar...
DİLİPAK, BUNLARI NASIL BİLİYOR?
Önümüzdeki günlerde darbelerle ilgili şok gerçekler ortaya çıkacak. 
Şok tutuklamalar olacak. Türk Ergenekonu’nun ardından Kürt Ergenekonu’nun 
kirli ilişkileri de ortaya dökülecek. Bu karanlık örgütün terör, mafya ilişkileri,
 sermaye, siyaset, bürokrasi, medya, uluslararası bağlantıları da deşifre edilecek.
28 Şubat davası önemli,Muhsin Yazıcıoğlu davası da! Dahası, kozmik oda davası 
açıldığında devlet içine gizlenmiş illegal yapıların hukukdışı planları da deşifre olacak.
Merak ediyorum, Balyozcular, Ergenekoncular hâlâ o zaman da inkâra devam 
edebilecekler mi?Sanırım bu işlerin vadesi doldu. Bundan sonra geçmişe dair
 heyecan verici gelişmeler yaşayacağız.
28 şubat basınından çok daha çirkin gazetecişiği kendileri yapıyorlar,
hedef gösterme, ihbar etme, kişsel hesaplaşma, kin ve nefret manşetlerde..
ÖZKÖK'E MANŞETTEN "YARGILANACAKSIN" MESAJI
Star'ın "28 Şubat darbesini affetmek ihanettir" başlıklı haberinde 
post modern darbenin sivil ayağında yer alan örnek isimlerin fotoğrafları 
yer aldı. Hürriyet yazarı ve Ertuğrul Özkök'ün de fotoğrafının olduğu 
haberinde Nur Serter, Süleyman Demirel, Vural Savaş, Kemal Gürüz 
gibi isimler de vardı. Soruşturmanın detaylarından çarpıcı bölümlerin yer
 aldığı haberde mağdurların "sorumlular hesap versin" çağrısı dikkat çekiydi.
GAZETECİ DE VAR ZÜCACİYECİ DE
BÇG, post modern darbeye yardım eden ve süreçte yararlanılacak 
isimleri tespit ederken, bu kişilerden “personel” diye söz ediliyor. 
Formlarda “Personelin Kimliği”, “Personelin Şahsi Durumu”, “Personel 
Hakkında Tespit Edilen Diğer Hususlar” ve “Personel İle Temas Notları” 
gibi unsurlar bulunuyor. Personelin Kimliği, bölümü kullanılan şahsın kimlik 
bilgilerinin yanı sıra ‘etnik kökeni’ ve ‘mezhebi’ ile ilgili kısımlardan oluşuyor. 
BÇG’ye hizmet edecek olan şahısların meslekleri ise şöyle: Gazeteci, avukat, 
memur, kaymakam, inşaat mühendisi, otobüs işletmecisi, ithalatçı, emekli subay, 
otel işletmecisi, Milli Eğitim Müdürlüğü personeli, kuyumcu, matbaacı, demirci, 
 züccaciye, restaurant işletmecisi, galerici, taşeron, fuarcılık, doktor... 
FEHMİ KORU HEDEF GÖSTERİYOR
Dönemin önem taşıyan üç büyük medya grubu vardı: Doğan, Bilgin ve 
Uzan grupları... Bunlardan ikincisinin patronu Dinç Bilgin ile yöneticilerinden 
Can Ataklı ve Ergun Babahan o dönemde sistemin nasıl işlediğini yıllardan 
beri anlatıyorlar...Onların anlatımlarına yeni bir tanıklık daha katıldı: 
Uzan grubunun patronu Cem Uzan... Gazetesi yöneticilerinin, manşetleri, 
bir komutandan aldıkları talimatla belirlediklerini söylüyor Cem Uzan... 
Henüz Doğan grubundan bir tanıklık da, geçmişe dönük bir değerlendirme de 
işitmedik... Doğan grubunun gazeteleri ve televizyon kanalları 28 Şubatçı 
tuzaklarda kullanılmadı mı? Askerler Sabah ve Star gazetelerini önemsediler ve
onlar üzerinde baskı kurdular da, Hürriyet ve Milliyet’i kendi hallerine mi 
bıraktılar? Dinç Bilgin ile Cem Uzan talimat verilmek üzere Genelkurmay’a
 çağrıldı da, Aydın Doğan Aslanlı Kapı’dan hiç mi geçmedi?
Uzan’ın gazetesini 28 Şubat sürecinde askerlerin emrine sunan yönetici 
konumundaki gazeteciler, ne tesadüftür ki, bugün Doğan grubu gazetelerinde 
bayağı önemli konumdalar. 28 Şubat’ın en karanlık günlerinde uyku kaçıran 
Hürriyet ve Milliyet manşetlerini atanlar da öyle... Emin olun, kimsenin 
yargılanmasına gönlüm razı değil; ancak aklım da bu duyarsızlığı kaldıramıyor işte... 

Siyasi iktidar, basını arkasına alarak 28 Şubat'ın daha ileri bi modelini
oluşturma çabasına girdi. Devletten ya da belediyelerden büyük ihalelelr
alan müteahitlere gazete aldırma, yandaş bir gazetenin mali yükünü taşıma
zorunluluğu da vardı. Gazeteler ya eski sahiplerinin rızasıyla ya da TMSF ile
Devlet Gücünü kullanarak el değiştirmeye başladılar. TMSF mali yapısı 
bozulduğu gerekçesiyle basın kuruluşlarına el koyuyor, ardından mali yapısıyla 
hiç ilgilenmeden editoryal kadrosunu işten atıp, AKP'ye yakın yeni bir yayıncı
kadrosu oluşturuyor. Sonra da kendilerine uygun bir yatırımcıyaihalesiz, 
pazarlıksız devrediyorlar. şte hemen aşağıda 28 Şubat'a veryensın eden
Akşam Gazetesi Genel Yayı Yönetmeni AKP'nin eski Bursa Milletvekili;

Hem gazetelerinizde attığınız manşetlerde, köşelerinizde yazdığınız yazılarda İmam 
Hatiplerin tehlikeli nesiller yetiştirdiğini bağıracaksınız, açıktan darbe çağrısı 
yaparak askeri kışkırtacaksınız, sonra da çıkıp utanmadan “Biz sadece gazetecilik 
yaptık” diyerek demokrasiye karşı işlediğiniz cürümden yırtmaya çalışacaksınız. 
O kadar basit değil... 
Önce attığınız manşetlere adam gibi sahip çıkın ve bu millete yaptığınız kötülüklerden 
dolayı özür dileyin. Bir kere, cuntacılarla girdiğiniz yüz kızartıcı ilişkinin mutlaka bir 
karşılığı olmalı. Bu kimileri için ahlaki, kimileri için etik, kimileri için ise yasal hesap 
vermeyi zorunlu kılmaktadır. Hiç şüphe yok ki, kumanda merkezinde yer alarak 
askerin suç ortağı olan herkes kanun önünde sorumludur ve mutlaka hesap vermelidir. 
Lafı dolaştırmadan söyleyelim, son günlerde her gördüğü merdivenin başında
 “diktatör masalları” uyduran “cunta oyuncağı” kalemlerin, 28 Şubat’ta darbecilerle cilveleşmelerini hakimlerin önünde göğüslerini gere gere anlatmalarını bekliyoruz. 
Devamını Oku >>

Ahh İstanbul, Yahya Kemal'den Süleymaniye'de bayram namazı


SÜLEYMANİYE'DE BAYRAM NAMAZI
Yahya Kemal Bayatlı
Fotoğraflar
Namık Koçak
Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede

Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye`de

Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,

Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi

Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu...
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.
Ordu-milletlerin en çok dövüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah`ına bir böyle yapı.
En güzel mâbedi olsun diye en son dînin
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul`un ufkunda bu kudsî tepeyi;
Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,
Taa ki geçsin ezelî rahmete ruh orduları..
Bir neferdir, bu zafer mâbedinin mîmârı.
Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;

Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;

Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;

Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,

Senelerden beri rüyâda görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, îmânî bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
Büyük Allah`ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!
Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîr`i
Ne kadar saf idi sîmâsı bu mü`min neferin!
Kimdi? Bânisi mi, mîmârı mı ulvî eserin?
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.

Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar`dan mı? Hisar`dan mı? Kavaklar`dan mı?
Bursa`dan, Konya`dan, İzmir`den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, taa Bâyezîd`den, Van`dan,
Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübârek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hâtırâlar rüzgârını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.

Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:

Kosova`dan, Niğbolu`dan, Varna`dan, İstanbul`dan..

Anıyor her biri bir vak`ayı heybetle bu an;

Belgrad`dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar`dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra dağlardan mı?
Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..

Adalar`dan mı? Tunus`dan m, Cezayir`den mi?

Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi

Yeni doğmus aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?
Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.

Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine

Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.

Devamını Oku >>

11 Ekim 2013 Cuma

Bir fincan kahve hayat kurtardı

Bir fincan kahvenin hatırı


Adnan Menderes’e kahve ikram ettiği söylentisi 
Yarbay Osman Deniz’i idamdan kurtarmaya yetti
Milliyet oradaydı / NAMIK KOÇAK

       Osman Deniz için bir fincan kahvenin hatırı öyle kırk yılla falan sınırlı değildi; o kahvenin hatırı bir ömürdü. Üstelik içilip içilmediği bile belli değildi.
       Albay Talat Aydemir ve arkadaşları 9 Şubat 1962’de hükümete el koyma kararını verdiler. İstanbul’da Harp Akademileri’ndeki ihtilal protokolunu Yarbay Osman Deniz kaleme alıyor. Ancak ihtilalci subaylar 22 Şubat’ta emekliye sevk ediliyorlar. Emekli edilmelerine rağmen Albay Talat Aydemir ve arkadaşları 21 Mayıs’ta yine de ihtilali gerçekleştirmek için harekete geçiyorlar.                                   
yas03.jpg
                                         Talat Aydemir, Osman Deniz 
                                                                  ve Ergin Konuksever'le                                                                          
                                                TBMM İDAMLARI ONAYLADI
       İhtilal girişiminin bastırılmasının ardından idamlar, hapisler geliyor. İhtilalin lideri Albay Talat Aydemir’le birlikte yedi emekli subay idama mahkum olurken, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelen dört idam dosyasından biri Yarbay Osman Deniz’in dosyası.
       Türkiye Büyük Millet Meclisi, Talat Aydemir’le birlikte Fethi Gürcan ve Osman Deniz’in idam kararlarını onaylıyor, Erol Dinçer’in idam kararı ise onaylanmıyor. İki Meclisli sistemde son söz Cumhuriyet Senatosu’ndaydı. Senatörler de TBMM gibi idamların infazı yönünde oy verirlerse Aydemir, Gürcan ve Osman Deniz idam edileceklerdi. 
       Cezaevinde müthiş gerilimli bir bekleyiş başlıyordu.
                                               MENDERES'E KAHVE İKRAM ETTİ Mİ?
       Ve işte o gergin günlerden birinde Osman Deniz’in avukatı Saffet Olgaç cezaevine geliyor ve bir sorunun yanıtını öğrenmeye çalışıyor. Osman Deniz yaşamının dönüm noktası olan o görüşmeyi şöyle anlatıyor:
       “Saffet Bey, Adnan Menderes’e İmralı’da bir fincan kahve ikram edip etmediğimi sordu. Böyle bir olayın gerçekleşmediğini söyledim. Saffet Bey ısrarlıydı, İmralı’da devrik başbakana kahve ikram ettiğimi Adalet Partili siyasetçilerden duyduğunu söylüyordu.
       Ben, bırakın kahve ısmarlamayı İmralı’da hiç görev yapmadığımı anlatmaya çalıştım. Ancak avukatım benden susmamı istedi, ben reddetsem bile Adalet Partisi camiası olayı böyle biliyormuş. Bu olayın Cumhuriyet Senatosu’ndaki Adalet Partili senatörleri etkileyeceğini söyledi."
       Adalet Partili milletvekilleri Meclis’te Osman Deniz’in idamı için oy kullanmışlardı. Adalet Partili senatörlerin de idamı için oy kullanacaklarını bekleyen Osman Deniz artık her şeyin bittiğini düşünüyordu.  
                                           CUMHURİYET SENATOSU İDAMLARI OYLUYOR          
      Oylama günü büyük bir sürpriz oldu; Talat Aydemir ve Fethi Gürcan haklarındaki idam kararları onaylanırken, 84 senatör Osman Deniz’in idam edilmemesi için oy kullandı. Söylenti etkisini göstermiş, Adalet Partili senatörler Adnan Menderes’e kahve ikram ettiği öne sürülen Osman Deniz’i ölümden kurtarmışlardı. 
       Darağacının gölgesinde çok zor günler geçiren Osman Deniz hiç içilmemiş bir fincan kahvenin hatırına yeniden yaşama dönmüştü.
       Bugün 21 Mayıs’ın üzerinden 51 yıl geçti. Osman Deniz’i yaşama döndüren oylamaysa 49 yıl önce yapılmıştı. Osman Deniz o günleri anlatırken kimi zaman hüzünleniyor, kimi zaman da kara mizah örneği olayları hatırlayıp gülümsüyordu. 
       Yarbay Osman Deniz'i yıllar sonra tanıdım ve bu müthiş öyküyü kendisinden dinledim. Görüşmemizden sonra da uzun yıllar yaşadı ve kendisini 2011 yılında kaybettik. 
       Evet eskiden bir fincan kahvenin gerçekten 40 yıl hatırı varmış. 
       Oysa bugün hiçbir şeyin hatırı yok.
Devamını Oku >>

7 Ekim 2013 Pazartesi

İSTANBUL SÜRYANİLERİ

                                  SÜRYANİLER
Süryaniler, kökenleri 5000 yıl öncesine giden bir toplumdur. 
Mezopotamya'da yeşeren ve uygarlığın gelişiminde önemli 
rol üstlenen eski Mezopotamya halklarının yani köklü bir 
kültürün mirasçılarıdır. Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra, 
coğrafyayı istila edenlerin baskı ve egemenlikleri yüzünden 
başlangıçtaki etkinliklerini kaybetmişlerdir. Günümüzde ise 
dünyanın değişik bölgelerinde dağınık bir şekilde yaşamaktadırlar. 
SÜRYANİLER VE HIRİSTİYANLIK  
Süryaniler tarihleri boyunca, özellikle de Hıristiyanlığı kabul ettikten 
sonra inançlarının çok etkisi altında kalmışlardır. Hıristiyanlığı erken 
kabul eden toplumlardan olan Süryaniler için çok ünlü bir mendil 
hikayesi vardır: Hz. İsa zamanında bir Süryani kenti olan Edessa'nın 
(Süryanice'de Orhoy, bugünkü Urfa) kralı olan Abgar Ukomo (Kara 
Abgar) hastalanır ve hastalığından kurtarması için mucizelerini 
duyduğu İsa'yı kentine davet eder. Hz. İsa, Edessa'ya gelemez 
ancak yüzüne sürdüğü ve kendi suretinin çıktığı bir mendili Abgar'a 
yollar. Kral Abgar mendili alınca hastalığından kurtulur. Bu olaydan 
çok etkilenen kral, Hıristiyanlık inancını kabul eder. 
İsa Mesih'in Doğuş Bayramı'dır. "Noel" olarak da bilinir. 
Süryaniler 25 Aralık'ta bayramı kutlarken, "Brih mevlode Dmoran" 
(Rabbimizin doğuşu kutlu olsun) derler. Mesih'in doğumunda
 çobanların yaktığı ateşi simgelemek amacıyla, kilisenin ortasına 
tepsi içinde çıralar konur. Cemaat, elindeki mumlar ile 
bu çıraları tutuşturur, ateşin etrafında döner, ilahiler söyler. 

Hz. İsa Doğduğu gece dağ çobanların yaktığı ateşi canlandırmak
için Süryaniler Noel Ayininde sembolik olarak ateş yakar,
 ateşin  çevresinde dolaşarak ilahiler okur, dua ederler..

Hıristiyan inancına göre, Hz. İsa, Çarmıha gerilmesinden önceki akşam;
 “Bu, benim vücudumdur.” diyerek öğrencilerine ekmek dağıtır. Sonra 
bir kâse şarap dolaştırarak; “Bu, benim kanımdır.” der. Böylece ekmekle 
şarabı kendi vücudunu ve kanını göstermek için kullanır ve izleyicilerinin de 
kendisini anmak üzerine bu töreni sürekli tekrarlamalarını emreder.
1960 yılına kadar ağırlıklı olarak Güneydoğu bölgesinde yaşayan 
Süryaniler ekonomik şartların bozulması, yöre halkının baskıları ve 
yaşadıkları asimilasyon sonucu yaşadıkları yerlerden göç etmeye 
başladılar. Gidilen yerler önceleri İstanbul ve Avrupa oldu. 
Süryaniler, yaşadıkları yerlerden göç etmekle birlikte arkalarında bir 
çok tarihi eser ve yapı ile gelenek, görenek ve kültürleri ile çok derin 
izler bırakmışlardır. Bu kadar derin ve etkili izler bırakan bir kültüre 
sahip olmalarına rağmen günümüzde Süryaniler sessiz bir yaşam 
sürdürmektedirler. Gelişen dünya şartlarına toplum olarak 
uyum sağlamakta zorluk çekmektedirler. 
Patriklik Merkezi'nin adı her ne kadar "Antakya Süryani Patrikliği" 
olsa da Patriklik merkezi bugün Şam'da bulunmaktadır. 
20. yüzyılın başında ise Patriklik Merkezi Mardin şehriydi.
Süryani Kadim Kilisesi'inde Patriğe bağlı 20 Metropolit bulunmaktadır. 
Bunların 4 tanesi Türkiye'de bulunur.Şimdiki patrikleri 
Mor Iğnatius I. Zekka Ayvaz'dır. Şu anda kendileri Şam'da bulunmaktadır. 
Şu anki İstanbul metropoliti ise Mor Filuksinos Yusuf Çetin'dir. 
Bulunduğu yer ise Tarlabaşı'ndaki Meryemana Kilisesidir.
İsa'nın Dirilişinin kutlandığı gün olan Paskalya'dan önceki son Perşembe günü
 kiliselerde toplanıp gece boyunca dua ederler. Kilisede bulunanlar arasında dinsel 
rütbe açısından en yüksek mertebeye sahip olan ruhani, kendinden rütbece düşük olan 
12 ruhaninin ayaklarını kilisede toplanan insanların önünde tek tek yıkar. 
İsa, çarmıha gerilmeden önce bu şekilde 12 öğrencisinin ayaklarını yıkamıştır.
 Süryanilerde kilisede yapılan bu ayak yıkama olayına Nahira Törenleri adı verilir  
İsa Mesih'in öğrencileriyle birlikte yediği "Son Akşam Yemeği" 
gününü Süryaniler özel olarak anar. İsa Mesih, bu son günde, 
kendisini ele veren öğrencisi de dahil olmak üzere tüm 
öğrencilerinin ayaklarını yıkamıştır. Süryani Kilisesi'nin ruhanileri 
de bu günde, İsa Mesih'in gösterdiği sonsuz sevgi, hoşgörü ve 
alçakgönüllüğün bir simgesi olarak, seçilen kişilerin ayağını yıkarlar. 
Günümüzde Türkiye'de yaşayan 15.000 Süryani vardır. Büyük 
çoğunluğu İstanbul'da yaşayan Süryanilerin Güneydoğuda sayıları 
oldukça azalmıştır. Dinsel açıdan Türkiye'de iki Metropolitlik 
tarafından temsil edilirler. İstanbul'da yaşayan Süryanilerin metropol 
lideri Yusuf Çetin, Güneydoğu metropoliti ise Samuel Aktaş'tır. 
Defin Töreni
Süryaniler, İsa Mesih'in Haç'a gerildiği Cuma gününü törenlerle anar. 
Çiçeklerle süslenen bir tabut, kilisenin içinde dolaştırıldıktan sonra,
 iki kişinin elleri üzerinde dış kapının önünde tutulur ve cemaat
 tabutun altından geçerek kiliseden çıkar. 

İsa Mesih'in Diriliş Bayramı (Büyük Kıyam, Paskalya) kutlamalarısırasında Süryaniler, 
birbirleriyle bayramlaşırken "Kom Moran men kabro" (Rab Mezar'dan dirildi) ve 
karşılığında, "Şariroyith Kom" (Gerçekten dirildi) derler. Süryaniler de diğer 
Hıristiyanlar gibi bu bayramda birbirlerine yumurta ya da yumurta formu taşıyan 
hediyeler sunarlar. Yumurtanın beyaz rengi, Mesih'in tanrısallığına işaret eder,
kırmızı rengi ise özverisinin ifadesidir. Büyük Kıyam'ın ertesi günü mezarlıkların 
ziyaret edilmesi adettir. Bu günlerde ayrıca, ölülerin ruhu için ayin yapılır. 
Süryanilerin ilahileri Güneydoğu Anadolu'nun yanık ezgilerini çağrıştıran sıcaklıkta, 
ayrıca Türkçe ilahiler de okunuyor Süryanilerin ayinlerinde. Ayin boyunca dualarının 
Dünya'yı aydınlatması dileğiyle yaktıkları mumlarla dua eden Süryaniler, ellerindeki 
mumların alevini birbirleriyle paylaşarak çoğaltıyorlar. Kilise çıkışında renkli yumurtalar
 ve paskalya çöreklerinin dağıtılmasıyla İsa'nın dirilişi coşkuyla kutlanıyor.
 Hıristiyanlığı ilk kabul eden topluluk olduklarından dolayı, ilk günkü kilise 
ve inanç şeklini kuralları ile birlikte günümüze kadar yaşatmışlardır. 
Bu nedenle Süryani Kadim kilisesi bir çok araştırmacının ilgisini çekmektedir. 
Türkiye'de yaşayan Süryanilerin büyük çoğunluğu da bu kiliseye mensuptur. 
Türkiye'de ayrıca sayıca daha az olan Süryani Katolik ve Süryani 
protestan cemaatleri de vardır. 


Devamını Oku >>